Kaderine terkedilmiş bir ülke: Doğu Türkistan gerçeği

Dünyanın ve Türkiye’nin görmezden geldiği, siyasi çıkarlar uğruna feda edilen bir gerçek olan bir ülke, milletiyle birlikte Çin’e terkedilmiş Doğu Türkistan,  Bursa’da düzenlenen bir etkinlikle hatırlatıldı.

Haber Giriş Tarihi: 09.11.2024 20:07
Haber Güncellenme Tarihi: 09.11.2024 20:07

Bursa Ördekli Kültür Merkezinde,  Bursa Teknik Üniversitesi Türk Dünyası Öğrencileri Topluluğu ’un,  Yörük Türkmen Dernekleri Federasyonu,  Türk dünyası Yörük Türkmen Birliği ve Yusuf Yüzlüler Derneği’nin destek ve katkılarıyla düzenledikleri  “Doğu Türkistan’da Çin Zulmü, asimilasyon ve Soykırımı hatırlatma etkinliği gerçekleştirildi.

 Etkinlik,    Doğu Türkistan’da Cin zulüm ve baskısı altında hayatlarını kaybeden Doğu Türkistanlı soydaşlarımızın ruhlarına okunan Kuran tilavetinden sonra yapılan saygı duruşu akabinde İstiklal Marşımızın okunmasından sonra Doğu Türkistan İstiklal Marşı’nın çalınmasıyla başlandı.  

 Türk Dünyası Öğrenci Topluluğu Başkanı Pir Muhammed Haliloğlu, yaptığı etkinlik konuşmasında, Çin’in zulüm, baskı, asimilasyon ve soykırımı altında yıllardır yaşam mücadelesi veren Doğu Türkistanlı soydaşlarımızın sesi olmak için, onların sesini Türk ve dünya kamuoyuna duyurmak için burada olduklarını söyledi.

 Yusuf Yüzlüler Derneği Başkanı Veysel Aşkın,  75 yıldır Cin zulüm ve baskısı altında yaşam mücadelesi vermekte olan Doğu Türkistanlı soydaşlarımızın çığlıklarına dünyamızda küresel eşkıyalık yapan ülkelerin sessiz kaldığını bildirdi.

 Yahudi Siyonistlerin, Hristiyan Siyonistlerin desteğinde Filistin’de uyguladıkları “Soykırım” Çin hâkimiyeti altında yaşam mücadelesi veren Doğu Türkistan’da soydaşlarımız Uygur Türklerine uygulandığını söyledi.

 Aşkın,  “ Doğu Türkistan’da 30-35 milyon civarında Türk- Müslüman Uygur soydaşımızın yaşadığını, bunların; Çin’in uyguladığı planlı soykırım ve diğer yok etme plan ve projeleriyle dünya kamuoyunun gözleri önünde yok edildiğini ifade etti. Sokak hayvanlarına gösterilen ilgi alakanın Doğu Türkistanlılara gösterilmediğini dünya kamuoyunun bu duruma ilgisiz ve sessiz kaldığını belirten Aşkın, şunları kaydetti:

“Çin’in uyguladığı iğrenç sistematik soykırım uygulamasının dünyanın hiçbir yerinde görülmüş ve duyulmuş değildir. Doğu Türkistan’da insanlarımıza reva görülen zulmü gündeme getirip,  Türk ve dünya kamuoyunu bilgilendirmede ülkemiz yöneticilerine büyük görev düşmektedir.  Çin’in tatlı dili ve yumuşak ipeği karşısında insan hakları savunucuları Batılı devletler, uluslararası kurum, kuruluş ve teşkilatlar sissiz kalmakta, insanlık suçu işleyen Çin’in suçuna ortak olmaktadırlar. Bizim isyanımız, sitemimiz; küresel eşkıyalığa karşı, insan ve insanlığa karşı işlenen suçlar karsızındaki sessizliğe, vicdansızlığa, zulme, baskıya soykırıma karşıdır.  Doğu Türkistan’daki soydaşlarımızın çığlığını dünya kamuoyuna duyurmak boyun borcumuz. Al bayraktan Gök bayrağa selam olsun.”

Eğe Üniversitesi Türk Dünyası Enstitüsü Öğretim Üyesi Prof. Dr. Alimcan İnayet, “Doğu Türkistan’da; İşgal, Asimilasyon ve Soykırım” konulu sunum yaptı. “Kendi vatanında ‘Ben Türk’üm, Ben Müslüman’ım’ diyenlerin sesini duyurmak için buradayım” diyen Prof. Dr. İnayet, Doğu Türkistan coğrafya, bizleri kahredip yüreklerimizi kanatan bir Türk yurdu ülkesi olduğunu söyledi.

1949 yılından beri Çin zulmü ve baskısı altında bulunan Doğu Türkistan; Çin, Tibet, Keşmir, Pakistan, Afganistan, Tacikistan, Kırgızistan, Kazakistan, Moğolistan ve Rusya ile sınırı olan, 1.828.418 km2 toprağa sahip bir ülke olduğunu bildiren Prof. Dr. İnayet, Çin’in siyasi ve ekonomik olarak kendi nüfuzu altına almaya çalıştığı Doğu Türkistan’ın zengin yeraltı kaynakları ve stratejik konumu ile Çin’in batıya doğru yayılmacılığının önünde kalkan görevi gördüğünü belirtti.

Tarihe iz bırakan Doğu Türkistan bölgesinin; birçok medeniyete ev sahipliği yaptığını, ifade eden Prof. Dr. İnayet, bölgenin; M. Ö. 8-3 yıllarında İskitlere, M.Ö. 300 ile M.S. 93 yılları arasında Hunlara, 522-744 yılları arasında Göktürk İmparatorluğu’na, 744-840 yılları arasında Uygur Devleti’ne, 751-870 yılları arasında Karluk ve Karahanlılar İmparatorluğu’na ve 1509-1679 yılları arasında da Saidiye Hanlığı’na ev sahipliği yaptığını anlattı.

Sunumunda 1863 yılında Yakup Han başkanlığında kurulan “Doğu Türkistan İslam Devleti”, Osmanlı, İngiltere ve Rusya tarafından resmen tanındığını ancak şu an Doğu Türkistan’ın, uluslararası kamuoyunda 9 ülke tarafından tanındığını  bildiren Prof. Dr. Alimcan İnayet, şöyle konuştu:

“1876 yılında Çin-Mançu Devleti’nce işgal edilen Doğu Türkistan, 1884’te Şinciang (Sincan); yani “Yeni Toprak/Kazanılmış Topraklar” adıyla Çin İmparatorluğu’na bağlandı.  Doğu Türkistan halkının mücadelesi sonucu, 1933 yılında Kaşgar’da Doğu Türkistan İslam Cumhuriyeti Devleti kuruldu.  Ancak çok geçmeden komünist Çin kuvvetleri ve Stalin’in ortak hamlesi sonucu ortadan kaldırıldı. 1949 yılında komünist Rus yönetiminin askeri yardımları ile Doğu Türkistan Uygur Türk Müslüman soydaşlarımızın kaderi, Çin yönetimine terk edildi.

Doğu Türkistan’da Uygur, Kazak, Kırgız Tacik, Özbek, Tatar Türkleri ve Han Çinlileri yaşamaktadır. Uygur Türklerinin nüfusu,  Çin’in resmi açıklamalarına göre 12 milyondur.  Ancak gerçek rakam bu rakamın çok çok üzerinde olduğu tahmin edilmektedir.

 Uygurlar, etnik kökenleri ve kültürel kimlikleri ile Türk’tür.  10. Yüzyılda yaşamış ünlü tercüman Singku Seli Tutung “Altun Yaruk”u Çinceden Uygurcaya tercüme ederken Uygur dili için “Türk Tili”, “Türk Uygur Tili” ifadelerini kullanmıştır.

 Uygurlar, yerleşik yaşam biçimini benimsemiş, tarımcı ve şehirleşmiş Türk boyudur. Türk kültür tarihinde ilk yazılı edebiyatın, ilk yazılı hukukun,  ilk kitap basma tekniğinin sahibidirler. Kasgarlı Mahmud, Yusuf Has Hacip, Hoca Ahmet Yesevi, Ali Şir Nevai gibi büyük şahsiyetlerin yetişmesine zemin hazırlamıştır.

Doğu Türkistan Çin tarafından işgal edilmiş Türk topraklarıdır. Bu topraklarda yaşayan Türkler bu gün asimilasyon ve soykırıma maruz kalmıştır. 1917 yılından itibaren milyonlarca Uygur ve Kazak Türkü sözde  “Merkezi Eğitim Merkezi” adı altında Toplama Kamplarında zorla tutulmaktadır.

 Bu süreçte yüz binlerce Türk kadınına, kısırlaştırma operasyonu yapılmış, yüz binlerce bebeğin dünya gelmesi engellenmiştir. Anneleri babaları toplama kamplarına kapatılmaları dolayısıyla ortada kalan yüzbinlerce çocuk evlerinden alınıp Çin Eğitim Merkezleri’ne götürülmüştür.

Uygur Türk toplumu aydınları Sözde Eğitim merkezi görünümünde kamplarda tutulmaktadır. Prof. Dr. Rahile Davul, Doç. Dr. İlham Tohti bu kamplarda tutulan aydınlara örnektir.

Bu nedenle 9 Aralık 2021 tarihinde Londra’da kurulmuş ”Bağımsız Uygur Mahkemesi Yargıcı Geoffrey Nice.  Çin’in Doğu Türkistan’da uyguladığı politikaları, “Soykırım ve insanlığa karşı suç “ olarak tanımlamış ve bu yönde hüküm vermiştir.

 Doğu Türkistan,  jeo-politik, jeo-ekonomik ve jeo-stratejik öneme sahip bir ülkedir.

Jeo-politik açıdan; doğu ile batı arasında bir tampon bölgedir. Batı ve Türk Dünyası’nın Çin’e, Çin’in Orta Asya, Ortadoğu ve Avrupa’ya açılan kapısıdır. Jeo-ekonomik açından; zengin yeraltı ve yerüstü kaynaklarına sahiptir. Doğu Türkistan’da şu ana kadar tespit edilen maden türü 138 olup bu rakam,  Çin’deki maden türünün % 78ini oluşturmaktadır. Kullanılan madenlerin ise, % 85’ini teşkil etmektedir.

Jeo-stratejik açıdan is;  Çin’in Batıya doğru genişleme ve yayılmasında bir üs görevi görmekte ve açılması gündemde olan İpek Yolu’nun düğüm noktasıdır.

Dolayısıyla Çinliler; Han (M.Ö. 202- M.S. 220 ve Tang (M. S. 618-907 dönemlerinde Doğu Türkistan’ı işgal girişiminde bulunmuştur. 751 yılında Talas Savaşı’ndan sonra Çinliler, Doğu Türkistan’ı 1000 sene boyunca terk etmişlerdir. Ancak 1750 yılından sonra yeniden Doğu Türkistan’ı işgal etmiştir. Ama Doğu Türkistanlılar Çin işgalini asla kabul etmemiş, 18’inci ve 19’uncu yüzyıllar arasında yüzlerce kez Çin işgaline karşı ayaklanmış, bu ayaklanma mücadeleleri sonucunda 1865’de kurdukları “Bağımsız Kaşkar Hanlığı Devleti,  10 yıl yaşamıştır.

1931 yılında, Kumbul’da Hoca Niyaz Hacı liderliğinde ayaklanma sonucunda,  12 Kasım 1933 tarihinde Kaçkar’da  “Doğu Türkistan İslam Cumhuriyeti devleti kurulmuştur. Bu cumhuriyet hükümetinin oluşması sürecinde Türkiye’den giden İzmirli Dr. Mustafa Kentli Ali Bey ve Harbiye’den Mahmud Nedim’in beylerin önemli etkisi olmuştur. Doğu Türkistan İslam Cumhuriyeti’nin Ankara Hükümetine gönderdiği bir mesajda “Yeni bağımsızlığına kavuşmuş, Doğu Türkistan’ın mavi bayrağından sevgili Türkiye’nin al bayrağına selam olsun” ifadesi kullanılmıştır.

Ancak Doğu Türkistan İslam Cumhuriyeti,  Rus-Çin işbirliği sonucunda yıkıldıktan sonra 12 Kasım 1944 yılında “Doğu Türkistan Cumhuriyeti” kurulmuştur. Bu cumhuriyetin ilk Cumhurbaşkanı Ali Han Töre ve 2. Cumhurbaşkanı Ahmetcan Kasımı olmuştur. Bu Cumhuriyet 1949 yılında Çin komünistlerinin işgaline kadar yaşamıştır.

-ZULÜM VE KATLİAMLAR GERÇEĞİ

Doğu Türkistanlılar, kısa süreli bağımsızlık dönemleri yaşamışlarsa da uzun yıllardır Çin’in etnik asimilasyon politikaları ile ezilmektedirler. Komünist Çin Halk Cumhuriyeti; sistem ve ulusal çıkarlar doğrultusunda 1949 yılından bu yana yürüttüğü politikalar Doğu Türkistanlıları asimilasyon ve etnik temizliğe maruz bırakmıştır. Öyle ki, Türkistanlıların sayısının 35 milyon gibi rakamlara ulaştığı belirtilmektedir. 1949-1952 yılları arasında 2 milyon 800 bin, 1952-1957 yılları arasında 3 milyon 509 bin, 1958-1960 yılları arasında 6 milyon 700 bin, 1961-1965 yılları arasında da 13 milyon 300 bin kişi ya Çin ordusu tarafından öldürülmüş ya da rejimin politikaları doğrultusunda oluşan kıtlık sonucu hayatını kaybetmiştir.

1965’ten sonraki katliamlarla birlikte, öldürülen Doğu Türkistanlı sayısı 35 milyon gibi inanılmaz bir rakama ulaşmıştır. Doğu Türkistan’da meydana gelen insan hakları ihlalleri, zaman zaman kimi insan hakları örgütleri tarafından dillendirilmiş olsa da bu girişimler, yaşanan zulmün engellenmesinde etkili olamamıştır.

Milliyetçi Çin Partisi iktidarı dönemindeki başlatılan asimilasyon politikası uygulamaya devam etmiştir. Bunun için de önce Doğu Türkistan’a yoğun bir şekilde Çinli göçmenler nakledilerek yerleştirilmiştir. 

Çin yönetimi Uygur dili ve alfabesine 1949-2000 yılları arasında 4 defa müdahale ederek değişmiştir.  Kiril alfabesi, Latin (Çince Pinyin) alfabesi, Arap alfabesi ve 2000 yıllarındaki “Bilgisayar alfabesi” ya da Yeni Uygur Latin alfabesidir.

1980’lı yıllarda sözde özerklik hakları gereği Uygurlara eğitimde belirli haklar tanınmış, okullarda Uğurca ve Kazakça eğitim verilmiş ise de 1990’lı yıllara gelindiğinde okullarda Çince eğitim baskın hale gelmeye 2000’lı yıllarda ise Çift dilli eğitim adı altında tüm okullarda Çince eğitim verilmeye başlanmıştır.

ETNİK TEMİZLİK

Uygur Türkleri şiddetli olarak yürütülen bir nüfus planlamasına da maruz kalmaktadırlar. Uygur Türklerinin nüfusu Çin nüfusuna oranla %1,5 civarındadır. Çin devleti, Doğu Türkistan’da yaşayan ve azınlık olan halkı doğum kontrolü adı altında, büyük-küçük demeden öldürmeyi planlamaktadır. Genelde en fazla iki, nadiren de üç çocuk doğurmalarına müsaade edilen Doğu Türkistanlı kadınlar, “plan dışında” hamile kaldıklarında hamileliklerinin son günleri dahi olsa mecburi kürtaja tabi tutulmaktadırlar. Nüfus planlaması dışında olan çocukların gizli olarak dünyaya getirilmesi hâlinde ise, aileler çok yüksek maddi cezalara maruz kalmakta, doğum yapan kadın veya eşi memur ise bu kişinin görevine son verilmektedir. Bu uygulamalar, Çin kanunlarında açık olarak yer almaktadır.

1980 yıllardan itibaren uygulanan “planlı doğum ve zorunlu kürtaj” politikasıyla Doğu Türkistanlıların nüfuslarının doğal artışı engellenmiştir. 1996 yılında 2.490.000 kadın doğum kontrolü tedbiri kullanmış, bunların % 66.22 si ameliyat ve spiral ile gebelikten korunmuştur (1997 Şencan yılnamesi (1998:878)

Çin Komünist Partisi, dini afyon olarak kabul etmesi “Ateizm” merkezli din politikasından dolayı Doğu Türkistanlı Müslümanlara “inanç ve ibadet özgürlüğü tanımamaktadır. Sonuç olarak Çinliler Doğu Türkistan’ı işgal ettikten sonra Uygur Türklerine yönelik sistematik asimilasyon,  politikası uygulamıştır. Bu uygulamalar, 2017 yılından itibaren “soykırıma” doğru dönüştürülmüştür.

Doğu Türkistan Türk’tür, Doğu Türkistan Türk topraklarıdır. Türk dünyasının vazgeçilmez bir parçasıdır. Kaşgarlı Mahmut, Yusuf Has Hacim,  Hoca Ahmet Ye sevi,  Ali Şiran Neva,  gibi değerleri yetiştiren coğrafyadır. Altuna Yatuk, Divan-ı Lügat-ı Türk,  Kuta gut Bilig Oğuz Kağan Destanı gibi eserlerin meydana geldiği topraklardır. Bu topraklara sahip çıkmak hepimizin görevidir.

AYRIMCILIK

Çin’in içeri eyaletlerinde Çin vatandaşlarının Uygurlara yönelik tavrı da devlet bazında yürütülen ayrımcılık siyasetinin açık bir yansımasıdır. Polisler, Uygurları keyfi olarak arayabilmekte ve sorguya çekebilmekteyken Çinli halkın büyük çoğunluğu da bir Uygur gördüğünde ona kin ve nefretle bakabilmektedir. Hatta bir dükkâna; “Uygur Türkü girecek olsa dükkân görevlileri mikrofondan “Dükkânımıza Sincanlı girdi, ceplerinize dikkat edin!” diyerek açıktan açığa anons yapabilmektedir.

Taksiciler ve otobüs şoförleri bile Uygur yolcuları almayı reddeder hâle gelmiştir. Bu örnekler, ırki ayrımcılığın tipik ifadeleridir. Çin hükümetinin Uygurları “terörist, katil, hırsız, bölücü, radikal İslamcı” olarak yaftalama çabası ve “Devletimize en büyük tehlike Doğu Türkistan teröristlerinden gelir.”, “Uygurlar ihtiyatlı olunması gereken, gözetlenmesi gereken düşman millettir.” anlayışını yaygınlaştırması, ırki ayrımcılığı tırmandırmaktadır.

-HAYATİ TEHLİKE, GÜNLÜK YAŞAMIN BİR PARÇASI

Doğu Türkistan’da hiç kimsenin yaşam güvencesi yoktur. Devlet, istediği zaman istediği kimseyi tutuklayabilmekte ve istediği şekilde cezalandırabilmektedir. Binlerce kişi Çin hükümeti tarafından sudan sebeplerle tutuklanıp yerleri belli olmayan zindanlara götürülmekte, oralarda çürüyüp gitmektedir. Tutukluların geride kalan çocuklarının ve ailelerinin durumu ise içler acısıdır. Dahası, bu kişilere yardım etmek dahi Çin kanunlarına göre suç sayılmaktadır. Çin, Doğu Türkistanlılara esir muamelesi yapmakta ve onlara türlü zulümleri reva görmektedir.

- DİN VE VİCDAN ÖZGÜRLÜĞÜ BİR HAYAL

Doğu Türkistanlılar düşünce, ifade ve din hürriyeti alanlarında tamamıyla kuşatılmış durumdadır. Barışçı örgüt kurma hakkı, toplanma hakkı, siyasi haklar, kanun önünde eşitlik hakkı, azınlık hakları, eğitim hakkı, çalışma hakkı, mülkiyet hakkı ve serbest seçimlere katılma hakkı ile adalet, haysiyet ve ünü koruma, göç ve iltica gibi haklar bu halk için söz konusu değildir.

Gerek ferdi, gerekse ailevi ve toplumsal mahremiyeti hiçe sayılmaktadır.

Doğu Türkistan’da devlet memurlarının, işçilerin ve öğrencilerin ibadet yerlerine gitmeleri ve ibadetle meşgul olmaları yasaklanmıştır. İbadet yaptığı tespit edilen kişiler işten ve okuldan atılmaktadır. Bu kişiler keyfi olarak gözetim altına alınmakta ya da para cezalarına çarptırılmaktadır. Dinî eğitim almak isteyenlerin gidebileceği bir eğitim kurumu bulunmamaktadır. Camiler tek tek kapatılmakta, Müslüman din adamları,  “Yurtsever olan, olmayan” ya da “yıkıcı” olarak yoğun resmî denetimlerden geçirilerek tutuklanmaktadır. Evlerinde dinî kitap bulunanların kitaplarına el konulmakta; hatta bir suç unsuru olarak kabul edilmektedir. Bu tür kişilere cezalandırılmaktadır.  

Doğu Türkistan’da medya kuruluşları ve bazı devlet dairelerini “istenmeyen unsurlardan kurtarmak için “temizlik” amacıyla periyodik tutuklamalar yapılmaktadır. Bununla ilgili sayılamayacak kadar çok örnek vardır. Doğu Türkistan halkının çok sevdiği ve saydığı Abdülhadi Mahdum, söz konusu durumun mağdurlarından biridir. Mahdum, yaşı 75’in üstünde olmasına rağmen, tam olarak suç teşkil etmeyen zanlara dayanılarak beş sene hapis cezasına çarptırılmış durumdadır. Hapishanelerde 1,5 m2’lik hücrelerde tutulan kişiler tüm ihtiyaçlarını burada görmek zorunda kalmakta ve bu kişilerin dış dünya ile hiçbir irtibatları bulunmamaktadır.

Dahası, halka önder olabilecek kapasitedeki bazı aydınlar, çeşitli yöntemlerle zehirlenerek öldürülmektedir.

ÇİN NÜFUSU ARTIRILIYOR

           

Çinli nüfusun Doğu Türkistan’a çok hızlı bir şekilde yerleştirilmesi sonucunda, yerli halkın asimilasyonuna yönelik çalışmalar hızla sürdürülmektedir. Bu uygulamanın bir parçası olarak; Doğu Türkistan’daki Çin nüfusunu artıran Çin yönetimi, kimi zaman Doğu Türkistan’ın çeşitli bölgelerindeki kimsesiz kız çocuklarını Çin’in muhtelif bölgelerine götürüp türlü işlerde kullanmaktadır.

ASİMİLASYON

Çin hükümeti, farklı Türk lehçelerinde konuşan yerli halkı Çinceyi kullanmaya zorlayarak bir çeşit zulüm örneği daha sergilemektedir. Bir milletin gelenek-göreneklerini, dinî inançlarını, kendisine özgü dillerini ve toprak bütünlüğünü elinden kaybetmesi demek, o milletin tarihten silinmesi demektir. Eylül 2002’den itibaren Sincan Üniversitesi’nde birçok derste Uygur dilinde eğitim yapılmasının yasaklanması, zulmün açık tezahürlerinden biridir.

           

FABRİKA MI, TOPLAMA KAMPI MI?

Uygurlara yönelik olarak günlük hayatın her alanında farklı bir yıldırma politikası uygulayan Çin hükümetinin bu siyasetin temel hedeflerinden biri ise, Doğu Türkistan’da Uygur nüfusunu azaltarak bölgeyi Çinlileştirmektir. Bu bağlamda, Çin hükümetinin 2003 yılından beri uygulamakta olduğu “işgücü fazlasını başka memleketlere yönlendirme” projesi ile Doğu Türkistan’da yaşayan Uygurlar, özellikle genç kızlar zoraki olarak vatanlarından koparılıp Çin’in iç eyaletlerine çalışmaya gönderilmektedir. Çinli patronlara teslim edilen genç Uygurlar, ağır derecede aşağılanmakta, ucuz işçi olarak kullanılmakta ve her yönüyle sömürülmektedir.

Doğu Türkistanlı gençler, kendi milli kültür ve geleneklerinden uzaklaştırılırken bir taraftan da Çin milliyetçiliği ve yerel halkın baskıları ile karşı karşıya kalmaktadır. Doğu Türkistanlı kuruluşların raporlarına göre, günümüzde Çin’in içeri eyaletlerinde mecburi olarak çalıştırılmakta olan Uygur kız ve erkeklerinin sayıları tahmini olarak 500 binin üzerindedir.

            Halk Cumhuriyeti, Doğu Türkistan’ı hâkimiyeti altına alıp bölgeyi “Sincan” (Kazanılmış Topraklar) olarak adlandırdığı tarihten bu yana, Doğu Türkistanlılara yönelik uyguladığı ‘etnik temizlik ve asimilasyon” politikası sonucu 35 milyon Doğu Türkistanlı katledilmiştir.

    Doğu Türkistan’da Çin zulmünü hatırlatma toplantısı sonunda Türk Dünyası Yörük Türkmen Birliği Genel sekreteri Cemal Akkuş tarafından hazırlanan “ Sessiz Çığlık” adlı doğu Türkistan belgeselinin gösteriminden sonra Öğrenci topluluğunun doğu Türkistan’daki zulüm senaryosu canlandırıldı.