Türkiye'de ekonomik kriz dönemlerinde en büyük darbeyi her zaman işçiler memurlar ve emekliler yemişlerdir.
Krizin oluşmasında doğrudan ya da dolaylı olarak hiçbir sorumluluğu olmamasına rağmen bedeli hep onlar öder.
Hayat pahalılığı bağımlılık yaptığından ve geleneksel aile düzeni nedeniyle aile içi yardımlaşma ile krize karşı ayakta durmaya çalışırlar.
Başlarını sokacak bir ev hayali böyle zamanlarda büyük yıkımlara neden olur.
Yapsatçıların proje üzerinden “büyük kolaylıklar sağlayarak” sunduğu satış vaadi sözleşmelerine yatırdıkları birikimleri, bazen var olmayan arsalar,bazen bir dairenin on kişiye satılması gibi taktiklerle buharlaşıverir.
İşinin ehli bir konut firmasının dediği söz aslında bu sürecin aynasıdır.
“ İki yıldır kazandığım parayı, 20 yıllık mesleğimde kazanmadım. Herşeyin belirsiz olduğu bu dönemde iki yıldır hiçbir taahhüdün altına girmedim”
Yani mesafenin kısa, ödülün büyük olduğu, Fadılizm gibi saadet zincirlerinden uzak durulmalı ve fayans metrekaresi ile ölçülen katılım bedellerinin yuzağına düşülmemelidir.
Proje üzerinden bir daire alacaksanız satış vaadi sözleşmesi gibi yapsatçıdan yana belgelerle değil, yasal ve mülkiyet haklarınızın korunacağı sözleşmelerle alın.